İki Dilli Şarkilar Bariş İçin Midilli'de...

Ülker Uncu

19 Eylül 2006

 
Lozan Mübadilleri Vakfı korosu 31 Ağustos'ta Midilli'de bir konser verdi. Türkçe-Rumca şarkılardan oluşan konser, Midilli'li mübadillerin kurduğu “Egede Bir Arada Varolma ve İletişim Platformu ( Siniparksi) ve Apano Skala (Yukarı İskele) Göçmen Derneği'nin davetiyle gerçekleşti. Birçok BÜ mezununun yer aldığı bu barış konseri, sıcak bir atmosferde (Türk Hamamı'nın bahçesinde!) gerçekleşti ve seyircilerle birlikte söylenen şarkıların neşesi, giderek buz kesen havanın, konser keyfini kaçırmasına izin vermedi.

Mübadele ve Lozan Mübadilleri Vakfı (LMV)
Anadolu ve Balkanlarda 1912-1922 arasında yaşanan savaşlarda ve sonrasında, yüz binlerce Müslüman ve Ortodoks, yurtlarını bırakmak ve göç etmek zorunda kaldı. Müslümanlar, Balkan Savaşları'nın ardından korku ve panik içinde Osmanlı ordusunun ardından Anadolu'ya göç etti. Benzeri bir trajedi, 1922'de yenik düşen Yunan ordusunun ardından Anadolu'yu terk eden Rumların başına geldi. Daha sonra Lozan Konferansı'nda, Yunanistan'da yerleşik Müslüman Türklerle, Türkiye'de yerleşik Rum Ortodoksların göçünü öngören Mübadele Sözleşmesi imzalandı. Böylece savaşları atlattığını düşünen iki milyon insan için hiç bilmedikleri topraklara göç yolları göründü. İki milyon... Korkunç bir rakam....

Bu kitlesel ve zorunlu göçe “mübadale” ve göçe zorlanan insanlara da “mübadil” deniyor. 2001 yılında resmi kuruluşunu tamamlayan Lozan Mübadilleri Vakfı, aslında mübadeleyi geniş anlamda yorumluyor ve 1912'den sonra topraklarını terk etmiş olanların tümünü mübadil olarak kabul ediyor. Vakıf daha çok mübadillerin üye olduğu bir yapı ama kapısı, Anadolu'daki bu göçleri yaşayanların çektiklerini gerçekten anlamaya çalışan ve bir daha bu acıların yaşanmasını istemeyen herkese açık.

Vakıf kurucuları, büyüklerden miras alınan kültür, sanat ve folklorik değerleri korumak, mübadillerin geride bıraktığı insanlık mirası olan kültür varlıklarının korunması için çaba harcamak ve Türkiye ve Yunanistan halkları arasında dostluk, sevgi ve işbirliğini geliştirmeye, barış kültürünü yerleştirmeye çaba harcamak olarak bir çırpıda sıralıyorlar kuruluş amaçlarını. Önemli olan, bunların sadece amaçlar olarak kalmamış olması. Vakıf 2001'den bu yana sözlü tarih çalışmaları yaptı, fotoğraf sergileri düzenledi, mübadele ile ilgili yayınlar yayımladı ve AB hibe destekli projeler hazırladı. Vakfın en son çıkan yayınlarından “Yeniden Kurulan Yaşamlar – 1923 Türk Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi”, mübadele konusunda ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için güzel bir başvuru kaynağı. Kitabı BÜ Batı Dilleri ve Edebiyatları'ndan Müfide Pekin ('71 RC) derlemiş.

2005 Eylül'ünden bu yana da bir koro çalışması sürdürülüyor vakıf bünyesinde. Uzun bir girizgâh oldu! Size anlatmak istediğim bu koro ve koroyla birlikte Midilli'de verdiğimiz konserdi aslında ama, bunları da belirtmeden geçemedim.

LMV Korosunun BÜ'lüleri...
LMV korosu, Ege'nin iki yakasında ortak söylenen şarkıların dışında, mübadil bestekârların eserlerini ve mübadillerin evlerinde büyüklerinden öğrendikleri karşı yakanın türkülerini seslendiriyor. Etkinlikler, mübadillerin dışında elbette ki bu müziğe ilgi duyan herkese açık.

Koroda beş BÜ mezunu, şarkı söylüyor. Lozan Mübadilleri Vakfı'nın kurucu üyesi ve başkan yardımcısı Müfide Pekin '71 RC (yüksek) mezuniyetinden sonra, önce YADYOK'ta okutman olarak çalışmış, altı yıldır da “Batı Dilleri ve Edebiyatları”nda çalışıyor. Timuçin Gürer ('80 BÜ), yıllarca keyifle dinlediğimiz “Mozaik” grubunun kurucularından ve halen yine Mozaik grubundan tanıdığımız Ayşe Tütüncü ile birlikte müzik yapmaya devam ediyor. Müge Gürsoy Sökmen ('80 BÜ), Gülsün Akdeniz Tankut ('83 BÜ) ve Yücel Yemez ('97 BÜ) korodaki diğer BÜ'lüler. Benim de akordeonumla katılmamın ardından korodaki BÜ'lülerin sayısı altıya çıktı. Yine Muammer Ketencoğlu da koroya uzun süre emek veren BÜ'lülerden. Benim ve Muammer'in dışındakilerin ortak bir özelliği daha var. Hepsi de 1981'de Boğaziçi Üniversitesi'nde kurulan “Dünya Halk Şarkıları” korosunda bir araya gelmişler. O birliktelik bugün LMV korosunda devam ediyor.

Koro bugüne kadar üçü İstanbul'da, ikisi Yunanistan'da olmak üzere beş konser gerçekleştirdi. 2006'nın Mayıs ayında Drama Belediyesi ve Drama Göçmen Derneği'nin davetiyle verilen konser de, 31 Ağustos'ta Midilli'de verdiğimiz konser de çok ilgi gördü.

Midilli'deki konserde beni en çok etkileyen şey sadece yaşlıların değil, gençlerin de konsere büyük ilgi göstermesi oldu. Konser izleyicileri arasında benim tahmin ettiğimden çok daha fazla mübadil torunu vardı. Gençler, Anadolu'nun farklı yerlerinden gelen ailelerinin hikâyelerini biliyor ve buraları yakından tanıyorlar ya da merak ediyorlardı. İki tarafın torunları da karşı topraklara duyulan özlemi, oradaki güzel günleri dinleyerek büyümüşlerdi.

Midilli'li mübadiller, gelenleri evlerinde ağırlamak istediler. Türkiye'den gidenler de bu isteği seve seve kabul ettiler. Midilli'li “anne babalarımız” sıcak dostluklarını (laf olsun diye yazmıyorum, gerçekten çok içten bir misafirperverlikle ağırlandık), bizimle aynı kültüre sahip ev ortamlarını ve geceleri geç vakte kadar süren sohbetlerini paylaştılar bizimle. Midilli yolculuğu da, orada kalınan süre de bol müzikli, şarkılı türkülü geçti. Konser dışında, yemeklerde ve Midilli'de yapılan gezide de bol bol Rumca ve Türkçe şarkılar söylendi. Bazen aynı şarkının Türkçesini Midilli'liler, Rumcası'nı da Türkiye'den gidenler söylediler. Yemeklerde, Zeki Müren'den istek şarkıları alındı ve söylendi. Bol bol dans edildi. Beylik bir laf olacak ama, hep dendiği gibi, iki yakanın halkları, barışın hüküm sürdüğü bir geleceği istiyordu. Midilli'de birlikte şarkı söylerken bunu hissetmemek mümkün değildi!

Kilise ve zeytinyağı fabrikalarının adası Lesvos....
Lesvos Adası, M.Ö. 10.000'e dek götürülen tarihiyle Ege'nin en eski yerleşim yerlerinden biri. Adanın başşehri Midilli ve ada Türkçe'de bu isimle anılıyor. Eski ve görkemli kiliseleri, kaleleri, müzeleri, Antik Tiyatrosu, Roma su kemerleri adanın uzaktan da göze çarpan eserlerini oluşturuyor. Ada aynı zamanda sıcak su kaynakları ile de ünlü. Konser öncesinde adayı bütün bir gün gezdik; ama ancak doğu kıyısının ve kuzey Midilli'nin bir kısmını görebildik. Hem ada çok büyük, hem de görülecek çok fazla şey var. Rehberimiz, Ege'nin pek çok adasında yaşanan su sıkıntısının, Lesvos'ta bir sorun olmadığını söyledi. Gerçekten de, zeytin ve çam ağaçlarının yeşilliği yol boyu iki yanımızda aktı durdu. Yol boyunca pek çok köy gördük. Bir çoğunun Anadoluluk ve göçmenlikle ilgili hikâyeleri var. Mandamados'ta Anadolu ve Midilli'li seramikçilerin birlikte hazırladığı bir seramik sergisini gezdik. Nar, bu adanın en belirgin simgelerinden biri ve tabii seramiklerde en çok muhteşem kırmızılar göz alıyordu. Sergi restore edilmiş çok eski bir zeytinyağı fabrikasında hazırlanmıştı. Seramiklerin yanı sıra, eski makinaların aynen korunduğu fabrika da görülmeye değerdi. Midilli'nin pek çok eski zeytinyağı fabrikası restore edilmiş, butik otellere ve müzelere çevrilmiş ve ziyarete açılmış.

Adanın kiliselerinden sadece Taksiyarhis Kilisesi'ni gezebildik. Kilisenin efsanesi şöyle:
Çok eski yüzyıllarda korsanlar bu kiliseyi basar, rahipler vahşice öldürülür. Daha sonra ölen rahiplerin kanları toprakla karıştırılarak bir ikona yapılır. Başmelek Taksiyarhis'in (Mikail) tasvir edildiği bu ikonanın mucizelerine inanılıyor. İkonanın önüne bırakılan metal ayakkabıların sabah kullanılmış olduğu bugün anlatılan efsaneler arasında en dikkat çekici olanı. Pekçok kişi şifa dilemek için bu ikonayı ziyaret ediyor. Gerçekten de çok etkileyici, hatta biraz ürkütücü bir görüntüsü var bu ikonanın.

Doğu kıyısı boyunca giderken deniz ötesindeki manzarımızı Asos ve Baba Burnu oluşturuyordu, o kadar yakınlar ki, burdan oraya yüzülebilir diye düşünüyor insan... Molivos köyü, Doğu Midilli'nin en enteresan mimarili köylerinden biriydi. Köydeki taş mimarinin bozulmasına kesinlikle izin verilmiyor. Öyle ki, köydeki ATM'ler bile dokuyu bozmayacak şekilde inşa edilmişler.

Adanın en görülmeye değer yerlerinden biri de, yine çok güzel Türkçe konuşan rehberimizin anlattığı kadarıyla, lavların altında kalarak taşlaşan ve depremler sonucu tesadüfen gün ışığına çıkan, devasa ağaçların oluştuduğu fosilleşmiş orman.

Sapho ve Theofilos'un adası Midilli...
" Altın tahtlı, ölümsüz Afrodit.
Ey Zeus'un oyunbaz kızı,
Yalvarırım sana!
Utanç ve acılarla
Ey, ulu, kırma benim gururumu... "

Midilli, ünlü kadın şair Sapho'nun adası. Şiirlerinin büyük bir çoğunluğu kaybolmuş. M.Ö. 7. yüzyılda yaşadığı söylenen Sapho, Ege adalarında konuşulan Eolya şivesinde yazmış. Midilli'de dünyaya gelen Sapho, diktator Pittakos'a karşı çıktığı için Sicilya'ya sürülmüş. Midilli'ye döndükten sonra, müzik ve dans dersleri verdiği ve sadece kadınlara açık bir okul kurmuş. Bugün Petra'daki 17 kadın kooperatifi, Sapho'nun kurduğu bu geleneğe dayandırılıyor. Petra'daki birçok lokanta ve dükkan kadınlar tarafından işletiliyor ve kadınların kurduğu kooperatifler birçok el yapımı yiyecek ve hediyelik eşya üretiyor ve pazarlıyor. Adanın bir başka gurur kaynağı ise halk ressamı Theofilos'un Midilli'li olması. Ressamın birçok eseri Varya'daki bir binada sergileniyor.

Midilli görülmeye değer bir ada. Sadece doğası ve ilginç mimarisi ile değil, tıpkı bizim gibi olan insanlarıyla, müziğiyle, sohbetleriyle de güzel. Benim kaldığım evdeki anneanne, Somalı idi. İzmirli olduğumu duyunca çok duygulandı. Midilli'nin beyaz saçlı Anadolulu anneanneleri de çok güzel!

 

 

<< diğer yazılar