Unutulan ve Uyutulan Kardeşlik...

Ayhan Akkaya, Vedat Yıldırım
18 Ekim 2006

 

Geçtiğimiz günlerde, Kardeş Türküler'in ve de BGST Dansçıları'nın, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bu coğrafyada yaşayan farklı kültürlerin temsilcileriyle birlikte hazırladığı, "toplumsal barış" temalı yaz konserinin bant kaydı, özel televizyon kanallarından atv'de yayınlandı. İzleme fırsatı bulanların dikkatini çeken iki noktayı, burada vurgulamakta fayda var. Birincisi, konserin yayın saatinin, genellikle uykuların en tatlı safhasında olunan sabaha karşı saat 03.00 olmasıydı; ikincisi de konser akışında yer alan ve Türkçe dışındaki dillerde söylenen şarkıların ya tamamen sansürlenmesi ya da, tabiri caizse, kuşa çevrilmesiydi. Bu coğrafyada yaşayan halkların kardeşliği, yine bir uyku saatinde gündeme getirilmiş ve hasbelkader konseri seyredenler ise, sansürlenen şarkılarla uykularında bile rahat bırakılmamış, uykularından edilmişti!

Şarkıların Türkçe olmayan bölümlerinin "sakıncalıdır" önyargısı ile sansüre uğratılması, ülkemizde resmi kurumların haricinde ne yazık ki özel/sivil kuruluşların da rahatlıkla başvurabildiği bir yöntem haline geldi. TRT'de bile -yetersiz de olsa- farklı dillerde yayınların yapıldığı ülkemizde, özel ve "sivil" bir televizyonun bu tasarrufunu anlamak gerçekten güç! Kendi çaplarında bir kültür mühendisliği ile toplumumuza hizmet ediyorlar, eksik olmasınlar! "Eserin bütünlüğünün korunması" ilkesinden dolayı yasal bir haksızlığa da yol açabilecek bu durum, muhtemelen bu “yok et” ya da "kes-kırp" uzmanlarının akıllarına bile gelmemiştir. "Söz konusu olan dil-kültür hakları meselesi olunca, 'sanatçı-eser hakları'na nasılsa sıra bile gelmez" diyerek, yaptıklarını kanıksamış bile olabilirler...

Tabii ki Kardeş Türküler'in, böylesi cambazlıklara fırsat vermeyecek şekilde, bazı önlemler de alması gerekiyormuş. Örneğin sanatçıların sorumluluğunu sadece "sahne üstü icra" aşamasından ibaret görmeyip yapılan yayın sözleşmelerinde, "anlayış" bütünlüğünü zedeleyebilecek taahhütlere girmeme noktasında da daha duyarlı olmak; yapılan sözleşmeleri, bu doğrultuda daha ayrıntılı incelemek gibi...

Sonuç olarak, karşılaştığımız bu durum, demokrasi kültürünü sadece "iyi niyet"le ya da sadece "yasal düzenlemeler"le yaşatmanın ne kadar yetersiz olduğunu gösteriyor aslında bizlere. Dil-kültür çeşitliliğinin doğal ve yaşamsal bir istek olduğunu ve gündelik karşılaşmalarda (medyada, iş yerlerinde, okullarda, mahallelerde, komşuluk ilişkilerinde...) "normalleşmesi" ve aynı zamanda "yasallaşması" gerektiğini kabul etmemizin zamanı geldi, geçiyor. Zor günlerden gelip belki de zor günlere gidiyoruz. Ancak, ayrımcılık tohumlarının vicdanımızı köreltecek acı kokulu çiçekler olarak açmasına izin vermemeliyiz.

"Kardeş Türküler"i ve kardeş halkları kör kütük uyuyor sananlar, aslında onların çok güzel düşler kurduklarını ve bu güzel düşlerden asla vazgeçmeyeceklerini anlasınlar. Aydınlık, bu düşlerin arasından sızacak...

 

 

<< diğer yazılar